Müzikte Minimalizm I

Amerikalı Minimalisler - 1

La Monte Young ve Terry Riley


1960’larda, Amerika’da gelişmeye başlayan minimalist akımın bayraktarlarına bakıldığında, dört isme rastlanıyor. La Monte Young, Terry Riley, Steve Reich ve Philip Glass. Bu dört Amerikalı besteci arasında, minimal akımın öncülüğünü yapanlar La Monte Young ve Terry Riley oldu. Steve Reich ve Philip Glass, bir anlamda, bu iki öncünün açtığı yolu izleyerek müzikteki minimalist anlayışı farklı noktalara taşıdılar ve böylece, her dört bestecinin de bu akıma kattığı özgün yaklaşımlar “minimalizm” kavramını ve boyutlarını genişletti.


1935 yılında, Amerika’nın Batı yakasında doğan La Monte Young, çocukluğunu ekonomik zorluklar içerisinde sürekli ailesiyle yolculuk ederek geçirdi. Erken yaşta müziğe duyduğu ilgi, ailesinin zor koşullarına rağmen kendisine hediye ettiği eski bir saksafon sayesinde arttı. Çocukluğunun geçtiği kırsal yörelerde, doğa sesleri, uzun rüzgâr uğultuları ve statik makine sesleri onu etkiledi. Bu etki, Young’ın ilk bestecilik yıllarında yeniden ortaya çıkarak eserlerini etkileyecekti.


Young, bir yandan Jazz’la ilgilenirken, diğer yandan, 1956 yılında, Los Angeles City College’da Leonard Stein ile müzik çalışmalarına başladı. Stein ile çalışmalarını, o dönemde tüm dünyayı sarmış olan, Schoenberg ve serializm üzerine yoğunlaştırdı. Schoenberg’in yanı sıra, Webern ve Berg’in eserlerini de inceledi. Bu bağlamda, diğer minimalist bestecilere göre, La Monte Young’ın seriyel müzikle daha çok ilgilendiği söylenebilir. Young kısa zamanda Webern’e hayranlık duymaya başladı. Robert Schwarz Minimalists adlı kitabında bu konuda şu satırlara yer veriyor:

“Webern’in eserlerinde, ses ve sessizlik eşit öneme sahipti. Berrak dokular ve çok kısa zaman dilimleri Webern’in müziğini proto -minimalist çerçeveye taşımaktaydı.” 1
La Monte Young, 1957 yılında Los Angeles’taki California Üniversitesine (UCLA) girdiğinde, Jazz’dan uzaklaşmış, ilgisini 20. Yüzyıl müziğine yöneltmişti. California Üniversitesinde Ortaçağ müziğini inceledi ve minimalist müzik anlayışının temel düşüncesinde önemli rol oynayacak olan Uzak Doğu müziği ile tanıştı. Uzak Doğu ve Afrika müziği Amerikalı minimalistlerin ortak noktası malzemesinin oluşturuyordu ve kuşkusuz, Uzak Doğu müziğindeki meditasyon düşüncesi, Afrika müziğinin ritmik zenginliği minimalist bestecilerin en çok etkilendikleri noktalar oldu.


Young, 1958 yılında henüz öğrenciyken, ilk ciddi eserini yaylı trio için besteledi. Bu eser, çağdaş müzik alanında dönüm noktası olarak görülebilir: eser tümüyle uzun seslerden oluşuyordu. Her türlü seriyel etkiden, ezgiden ve ritimden arınmış, yalnızca uzun seslerden ve uzun sessizliklerden oluşan eserde üç ses birbiri ardına girerek dakikalar boyunca sabit biçimde tutulduktan sonra, yavaşça yok oluyor ve uzun bir sessizlikten sonra, sesler tekrar art arda girerek akor tutulmaya devam ediyordu. Bu işlem, yaklaşık bir saat kadar süren eserin sonuna kadar tekrarlanıyor. Bu eserin statik yapısı, Young’ın çocukluğuna uzanan hatıralarındaki uzun seslerin etkilerinin su yüzüne çıkmış haliydi. Ayrıca eserdeki statik yapı ve kullanılan malzemenin kısıtlığı minimalist yaklaşımın ilk örneği olarak nitelendirilebilir. Young’ın bu trio eseri,  üniversite çevresi ve hocaları tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Eseri ilginç bulan bir kişi hariç; aynı üniversitede öğrenci olan Terry Riley.


La Monte Young gibi, Terry Riley de (1935) Amerika’nın Batı Yakasnda doğdu ve kırsal bölgelerde büyüdü. Çocukluğunda keman derslerine başlayan Riley, lise yıllarında, müzik derslerinde, Debussy, Ravel, Stravinsky gibi 20. Yüzyıl başlarının bestecilerini öğrendi. Zamanın tüm gençleri – ve bütün minimalist besteciler gibi Jazz müziğine büyük ilgi duyuyordu. Bu yıllarda piyanoya başladı ve konser piyanisti olmaya karar verdi. Ne var ki, 1935 yılında, San Fransisco Devlet Üniversitesine girince, kendisinden çok daha iyi piyanistlerin olduğunu gördü ve besteciliğe yönelmeye karar verdi. San Fransisco Üniversitesinde, Robert Ericsohn ile beste çalışmalarına başladı ve La Monte Young gibi Schoenberg ve serializmi inceledi. Riley, 1957 yılında, San Fransisco Üniversitesinden mezun olduktan sonra, 1958 yılında Los Angeles’ta California Üniversitesinde derslere katıldı ve aynı yıl, Yaylı Trio’su ile fırtınalar kopartan Young ile tanıştı. Riley ve Young’ın dostluğu uzun yıllar boyunca mesleki dayanışmayla birlikte sürdü.

1959 yılında, Young Darmstadt’a Stockhausen’ın seminerini dinlemeye gitti. John Cage’in sanatsal düşünceleri hakkında konuşmalar yapan Stockhausen’ın söylediklerinden ve Cage’in fikirlerinden etkilenen La Monte Young Amerika’ya yeni fikirlerle döndü. Young, özellikle, Cage’in müzikte insan veya çalgı sesinin dışında da ses öğelerinin kullanılabilme düşüncesinden çok etkilenmişti ve 1959 yılında, alışılmadık sesler kullandığı Vision (görüş) adlı eseri besteledi. 1960 yılında da, sahnede yere eşyalar atılarak seslerin üretildiği Poem for, Tables, Chairs, Benches, etc (masalar, sandalyeler, sıralar, vs, için şiir) adlı deneysel eserini besteledi. 

1960’lı yıllarda Young, statik sesler kullandığı eserlere ve “kavramsal sanat”a (concept art) yöneldi. Riley ise 60’ların başında tekrarlı müziğe ve 1960’ların ikinci yarısında, teyp kayıtlarına dayalı tekrarlı müziğe yöneldi. Terry Riley, minimalist müzik akımını somut olarak ateşleyecek olan eserini 1964 yılında besteledi. İsmi In C olan bu yapıt o dönemin pek çok genç müzisyeni ve bestecisini etkilediği gibi, minimalist müziğin öncüleri arasında yer alacak olan genç Steve Reich’ı da derinden büyüleyecekti.

0 comments:

Post a Comment

About Me

My photo
Musicologist / Müzik Bilimci
Powered by Blogger.