Dr. İlke Boran
Tarihte kırılma noktalarını yaratmış bestecilerin özellikle belli alanlarda öne çıktığı görülmektedir. Kimi opera kimi senfoni formunda devrim yaratmış bestecilerdir. Fakat asıl etkili olanlar yaratıcılıkla olduğu kadar entelektüel kişilikleri ile de tarihin çizgisine ivme kazandıranlardır. Franz Liszt (1811- 1886) besteciliği, yaratıcılığı ve entelektüel kişiliği birbiriyle örtüşen sayılı besteciler arasındadır. Bu özelliği, Liszt’in 19. yüzyıl Romantizmini derinden etkilemiş bir besteci olarak tarihe geçmesine neden olmuştur. Franz Liszt 19. yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran virtüoz besteciler grubunun bir üyesi olarak kabul edilebilir. Yakın dostu Frédéric Chopin ve kendilerinden bir kuşak kadar önce doğmuş olan Nicolo Paganini 1800’lü yılların ilk yarısında ürettikleri eserlerle çalgılarının tekniklerini dönemin ötesine taşımış, modern icra tekniklerinin temellerini atmış bestecilerdir.
Franz Liszt müzik kariyerine piyanist olarak başlamış ve çok erken yaşta verdiği konserlerle yakın çevresindeki müzik dünyasını etkilemeyi başarmıştı. 1823’te, henüz 12 yaşındayken verdiği konserde, salonda bulunan Beethoven’ı etkilediği, sağırlığı nedeniyle duyma güçlüğü olduğu halde yaşlı Beethoven’ın, genç Liszt’in ellerine ve çalış stiline bakarak dinlediği ve kişisel olarak Liszt’i tebrik ettiği rivayet edilir. Liszt’in çok erken yaşta gösterdiği yetenek, genç yaşta virtüoz olarak tanınmasına yol açtı. 17 yaşından itibaren geniş dinleyici kitlelerinin dikkatini çeken konserler vermeye başladı. İlginç olan, Liszt’in gençlik dönemindeki bu parlak virtüozite kariyerini, hayatının ilerleyen yıllarında içsel yaratıcılık fikirlerini geliştirdiği parlak ve etkileyici bir bestecilik kariyerine dönüştürmeyi başarmış olmasıdır.
Franz Liszt’in gençlik dönemi büyük çoğunlukta piyano yapıtları ile donanmıştır. Bunda, küçük Franz’ın piyanodaki yeteneğinin çok erken yaşta babası tarafından keşfedilmiş olması ve müzik hayatını piyano üzerine kurmuş olmasının rolü büyüktür. 1822 yılında, henüz 11 yaşındaki Franz’ın kabiliyetinden son derece etkilenmiş olan Antonio Salieri, küçük Liszt’e karşılıksız kompozisyon çalıştırmayı teklif etmiş, bu teklif üzerine Franz Liszt ve babası Viyana’ya gitmişlerdi. Viyana’da bulunduğu yıllar süre zarfında, Liszt, Beethoven’ın en favori öğrencilerinden biri olan Karl Czerny ile çalışma olanağı da bulmuştu. Bu denli genç yaşında iki büyük ustadan kompozisyon ve piyano tekniği dersleri alması Liszt’in gerek virtüozitesinin gelişiminde gerek bestecilik alanındaki atılımlarında büyük rol oynamıştır.
Viyana yıllarının ardından Baba ve oğul Liszt Paris’e giderler. Bu yolculuklar, Genç Liszt’in gerek kültürel gerek entelektüel gelişiminde büyük rol oynamıştır. Zira, Liszt, Macar asıllı olmasına karşın hayatının en verimli dönemini, 19. yüzyıl Avrupa’sının kültür şehri olan Paris’te geçirmiş, burada sayısız sanatçı, yazar ve müzisiyenle tanışma ve yakınlaşma olanağını bulmuştur. Gençlik döneminde, yani yaklaşık olarak 1822-44 arasında virtüoz piyanist olarak sayısız konserler veren Franz Liszt bu konserlerinde kuşkusuz kendi yapıtlarını icra etmekteydi. Bu nedenle, bu dönemde bestelediği piyano yapıtlarında virtüozitenin ve gösterişin ön planda olması son derece doğaldır. Lizst’in gençlik yıllarındaki bu gösterişe yönelik yapıtlarına hayran olan dinleyici kitlesi kadar onu basit ve gösteriş meraklısı olarak tanımlayan ve eleştiren bir kesim de oluşmuştu. İlginç noktalardan biri, bu dönemde, genç Liszt, başka bestecilerin tanınmış yapıtlarının temalarını ele alarak piyano çeşitlemeleri besteliyor, dönemin tanınmış operalarının transkripsiyonlarını yapıyordu. Bunların arasında öne çıkanlar, Variation sur une Valse de Diabelli (Diabelli’nin bir valsi üzerine çeşitleme, 1822), Sept Variations Brillantes sur un Thème de G. Rossini (G. Rossini’nin bir teması üzerine 7 ihtişamlı çeşitleme, 1824), Impromptu Brillant sur des Thèmes de Rossini et Spontini (Rossini ve Spontini’nin temaları üzerine ihtişamlı impromptu, 1824) yer alır. Ayrıca halk ezgileri üzerine de çok sayıda çeşitleme ve serbest formda gösterişli piyano uyarlamaları yapmaktaydı. Liszt’in genç yaştaki bu uygulamaları, besteciliğinin ve yaratıcılığının temel taşlarını da sağlamlaştırıyordu kuşkusuz: piyanoyu orkestra gibi kullanma ve temaları çeşitlendirme tekniklerini geliştirme. Bu iki özellik de, Liszt’in ileriki yaşlarında bestelediği orkestral yapıtların kurgulanmasında büyük rol oynamıştır.
1826 yılında, bütün çocukluğu boyunca kendisine büyük destek veren babası ansızın ölünce, 15 yaşındaki genç Franz Paris gibi büyük bir kentin ortasında kendisini yapayalnız bulur ve derin bir depresyona girer. Bu depresyon Liszt’i müzikten ve beste yapmaktan uzaklaştırır. Bir süre piyano dersleri vererek para kazanmaya çalışır. Liszt’in bu duraklama dönemi 1830 yılına kadar sürer ve o yıl, Paris’i ve Parislileri ayağa kaldıran önemli bir olay gerçekleşir. O yılın Temmuz ayında, dönemin Burbon Hanedanı’na mensup kralı 10. Charles’ın tahttan indirilmesi ve yerine kuzeni Orléans Dükü Louis-Philippe’in getirildiği üç günlük kanlı bir devrim yaşandı. Parisli özgürlük taraftarı halk ve burjuvaların, birçok özgürlüğü kısıtlama yoluna giden 10. Charles’ı tahttan indirme girişimi başarıyla sonuçlanmış, tarihe Temmuz 1830 Devrimi olarak keçen bu büyük olay, Liszt gibi özgürlük taraftarı birçok sanatçıyı motive etmişti. Liszt de bu olayların ardından depresyon döneminden çıkıp yeniden konser turlarına ve beste yapmaya başladı. 1830 yılı, aynı zamanda yakın dostu ressam Eugène Delacroix’nın meşhur Liberté Guidant le Peuple (halka önderlik eden özgürlük) adlı tabloyu yaptığı yıldı. Diğer yandan, Liszt’in çok yakın dostu Berlioz’un besteci karakterinin ilk önemli örneğini teşkil eden Fantastik Senfoni adlı yapıtının ilk seslendirilişi de 1830 yılında gerçekleşti. Bu yapıt genç Liszt’i çok etkilemişti. Aralarında sekiz yaş fark olmasına karşın, (Berlioz 1803 doğumludur) iki arkadaşın Paris’teki yakın dostluğu her iki besteciyi de gerek yaratıcılık, gerek entelektüel kişiliklerinin gelişimini olumlu yönde etkilemiştir.
1831 yılında, 1830 devriminden bir yıl kadar sonra 20 yaşındaki Franz Liszt, kişiliğini büyük ölçüde etkileyecek olan Frédéric Chopin (1810-1849) ile tanıştı. Liszt’in Chopin ile dostluğu Chopin’in 1849’da 39 yaşında ölümüne kadar sürmüş, müzik estetiği ve çalgı tekniği açısından çok sayıda fikir paylaşımında bulunmuşlardı. Chopin Liszt’i lirik müzikalite özellikleri ile etkilemiş, Liszt de Chopin’i virtüozite tekniğinin derinliğiyle etkilemişti. Chopin Op.10 Piyano etüdlerini Liszt’e ithaf etmişti.
1833 yılında ise Liszt virtüozite anlayışını derinden etkileyecek olan İtalyan keman virtüozu Nicolo Paganini (1782-1840) ile tanıştı. Liszt’ten 29 yaş daha büyük olan Paganini, keman çalma tekniğine yepyeni bir boyut getirerek geleneksel teknikleri altüst etmiş, bazı çevrelerce şeytanla anlaşma yaptığına inanılan ve bütün Avrupa’yı kasıp kavuran bir çılgın besteci konumundaydı. 22 yaşındaki Liszt, ününü yıllardır duyduğu bu büyük ustayı o yıl Paris’te canlı olarak dinleme fırsatını buldu. Bu deneyim Liszt’in virtüozite düşüncesine ve çalgı tekniğine bakış açısını tümüyle değiştirmişti. 20’li yaşlarında çoktan olgunlaşmış bir virtüoz tekniğine sahip olan Liszt’in, Paganini’yi dinledikten sonra bunalıma girmiş olduğu ve tekniğini geliştirmek için kendini iki ay odasına kapatıp piyano çalıştığı rivayet edilir. Bu rivayetin kesin doğruluğu tartışılır olsa da, Paganini’nin Liszt üzerinde büyük etkisi olduğu göz ardı edilemez. Bu etkinin sonucu ve ürünü olarak, Liszt, 1836 yılında, Paganini’nin 5 Caprice’i ve 2. Keman Konçertosu’nun son bölümündeki tema üzerine 6 adet etüd besteledi. Liszt, 1830 ile 1844 arasında gerçekleştirdiği konserler ve Avrupa turneleri sayesinde Avrupa çapında büyük bir popülarite kazandı. Bu popülarite, 1840’lı yıllarda Lisztomania (Liszt hayranlığı) olarak bilinen bir akıma dönüştü.
1847 yılına gelindiğinde, 36 yaşında ve popülaritesinin doruklarına ulaşmış olan Liszt, çılgın konser kariyerine son verdi, Büyük Düşes Maria Pavlovna’nın davetini kabul ederek Paris’ten ayrıldı ve Weimar’a yerleşti. Rus Hanedanından gelen Maria Pavlovna, Saxe-Weimar Eisenach Büyük Dükü Carl Friedrich ile evlendikten sonra hayatının geri kalanını Weimar’da geçirmiş ve sanata olan ilgi ve desteğiyle tanınan bir düşesti. Weimar’ın bir zamanlar parlayan sanat merkezi unvanını yeniden canlandırmak amacıyla Liszt’i sarayına davet etmiş, Paris’teki popüler hayatının tadını alan Liszt de 1848 yılında bu teklifi kabul etmişti. Liszt’in Weimar dönemi bestecilik kariyerindeki ikinci dönem olarak kabul edilir ve Weimar yılları Liszt’in orkestra yapıtlarına yoğunlaştığı ve bestecilik açısından yeni fikirler geliştirdiği dönem olmuştur.
Weimar döneminin en önemli dönüm noktası Franz Liszt’in senfonik şiir kavramını geliştirmesi oldu. Senfonik şiir kavramının temel taşları, özünde, Berlioz’un 1830’lu yıllardan beri uyguladığı programlı müzik anlayışına dayanıyordu. Bir konunun ya da hikayenin salt müzik yoluyla anlatılmasıydı programlı müziğin özü. Bunun ilk somut örneği, 1830 yılında ilk icrası gerçekleşen ve Liszt’in de dinleme fırsatı bulduğu Berlioz’un Fantastik Senfoni’siydi. Berlioz’un kendisinin kaleme aldığı ve her icrasında izleyiciye dağıtılmasını istediği somut bir hikayesi vardı bu senfoninin. Liszt’in Weimar döneminde geliştirdiği senfonik şiir fikri, programlı müzik düşüncesiyle ortak noktalar içermekle beraber daha farklı bir boyut da içeriyordu. Senfonik şiirde, Liszt somut bir hikaye anlatmak yerine, bir hikayenin ya da konunun atmosferini, duygusunu ya da psikolojik durumunu müzikle dinleyiciye aktarmayı hedefliyordu. Bu durumda, bir senfonik şiir, baştan sona bir hikayeyi anlatmak yerine, hikayedeki belli bir atmosferi, duygular zincirini ya da psikolojik durumları müzikal olarak canlandırmayı amaçlamalıydı. Bu düşünce, Liszt’in besteci olarak çok daha derin bir müzikal algı sistemi geliştirmesine neden oldu. Seçtiği konuların derin psikolojik analizlerini, olayların duygusal dönüşümlerini analiz ediyor, bu durum ve analizleri müziğine en doğru şekilde uygulama yolları üzerinde düşünceler geliştiriyordu. Bunun sonucunda, kendine özgü bir orkestrasyon ve temalar arası bağlantılar sistemi oluşturma yoluna gitti.
Liszt, Weimar yıllarında toplam 13 senfonik şiir ve iki senfoni besteledi. Senfonik şiirlerin konuları kuşkusuz tarihin önemli edebi eserlerinden alınmıştı. Bu senfonik şiirler arasında öne çıkanlar arasında Orpheus, Prometheus, Mazeppa, Hamlet ve Hunların Savaşı sayılabilir. 13 senfonik şiir dışında bestelediği iki senfoni de normal standartlarda senfoniler değil, senfonik şiir anlayışıyla bestelenmiş isimli yapıtlardı: Faust Senfonisi ve Dante Senfonisi. Faust Senfonisi’nde Liszt, Faust hikayesini müzikal olarak anlatmak yerine, karakterlerin derin duygusal analizi ve durum psikolojilerini müziğe yansıtmayı tercih etmişti. Karakterler arasındaki bağlantıları tematik bağlantılarla simgeleştiriyor, böylece müziğine de tematik bütünlük fikrini dahil ediyordu. Yalnız Faust Senfonisi’nde değil, Weimar döneminin hemen tüm yapıtlarında tematik bütünlük düşüncesinin geliştirildiği görülür. Tematik bütünlük düşüncesi ve orkestral atmosfer yaratma fikri, Wagner’i de etkilemişti.
Weimar yıllarında, orkestra yapıtlarının yanı sıra piyano için de çok sayıda yapıt bestelemeye devam etti Liszt. Bu yapıtlarında da aynı içsel yaratı kaygılarını barındırıyordu. Gençliğindeki parlak vitüozite tınılarının yerini orkestral tınıları aratmayacak ince düşünülmüş renkler alıyordu. Bu dönüşüm yoluyla, Liszt, Weimar döneminde ve sonrasında konvansiyonel armoni anlayışının ötesinde bir armonizasyon sistemi geliştirdi. Bu dönemde bestelediği güçlü piyano yapıtları arasında Si minör Sonat, Dante Sonatı, 6 Consolations sayılabilir. Liszt’in bu dönemde geliştirdiği radikal fikirler, yakın dostları Berlioz ve Wagner’i, daha sonra da özellikle senfonik şiir fikriyle Richard Strauss’u etkilemiştir.
Liszt’in gençlik döneminden itibaren kullandığı kromatik armoni anlayışı Weimar döneminde daha keskin bir şekle bürünmüş, 1870’li yıllara gelindiğinde tonal bağlamın sınırlarını zorlayan bir anlayışa dönüşmüştü. Bu yıllarda bir yandan Weimar’da seçkin genç piyanistlere karşılıksız derler verirken bir yandan, neredeyse yeni bir tonal anlayışa doğru giden bir çizgide yapıtlar bestelemeye devam etmektedir. 1881 yılında Franz Liszt merdivenden düşer ve iki aylık yatak istirahatı süresince gerek psikolojik gerek fiziksel çöküntü yaşar. Bu sürecin ardından sağlığı artık eskisi gibi olmayacaktır. Bu dönemde bestelediği yapıtlarında iç huzursuzluğu ve karamsarlığını yansıttığı görülür. 1881 yılında kazadan sonra bestelediği Nuages Gris (gri bulutlar) adlı piyano yapıtında karanlık tınılar baskındır. Bu tınılar aynı zamanda neredeyse atonaliteyi andıran akor bağlantıları içermektedir. Tonalite fikrinden iyice uzaklaştığı en somut yapıt ise ölümünden bir yıl önce 1885’de bestelediği Bagatelle Sans Tonalité’dir (tonsuz bagatelle).
Franz Liszt, 31 Temmuz 1886’da, çok renkli ve hareketli bir hayat sürdükten ve romantik müzik anlayışına radikal kırılma noktaları getiren uzun bir yaratıcılık kariyerinin ardından Bayreuth’da son nefesini verir. Liszt’in ölümünün hemen ardından, yeni tonalite arayışı meşalesini Gustav Mahler ve Richard Strauss devralmış Liszt’in bıraktığı yerden ve 20. yüzyıla taşımıştır.
0 comments:
Post a Comment