Bir yapıt ne kadar avant-garde olabilir? Bu soruyu tam olarak yanıtlamak zor olsa da, yanıt aramaya avant-garde’ın tam olarak ne olduğu ile ilgili verileri saptayarak başlamak mümkündür. II. Dünya Savaşı sonrasında, 1950’li yıllardan itibaren, kimilerine göre 1960’ların sonuna kadar kimilerine göre ise 1970’lerin ortalarına kadar “hiç yapılmamış olanı yapmak/yapabilmek” düşüncesi tüm sanat alanlarında kendini göstermeye başladı. Bu dönemde, deneysel sanatın hemen her türlüsü uygulanmış, deneyselliğin sınırları zorlanmıştı. Besteciler ressamlar, mimarlar, heykeltıraşlar el birliğiyle bu deneyselliğin bilinmezliği içerisine dalarak keşfedilmemişi ortaya çıkartmaya adadılar kendilerini. Çağın ötesinde olma fikri “hiç denenmemişi denemek” düşüncesiyle birleşmiş ve avant-garde akımı başlatmıştı. Fransızcadan gelen “Avant-garde” teriminin kökeni eskilere dayanmaktadır. Vanguard kelimesi büyük bir ordunun önünde ilerleyen ve ordu için arazi taraması yapıp yol belirleyen asker grupları için kullanılırmış. Bu terimin avant-garde’a dönüşerek sanat alanında kullanılması ise 1800’lerin ortalarına denk düşmektedir.
Sanat alanındaki ilk kullanımından yaklaşık 100 yıl sonra, avant-garde terimi, 1950’li yılların sanatına atfedildi ve somut bir akımı tanımlayan bir kavram halini aldı. 1950 ve 1960’lı yılların çağdaş müzik dünyasında, avant-garde besteciler olarak tanımlananlar arasında Stockhausen, Ligeti, Berio, Nono, Maderna, Lutoslavski, Penderecki gibi önemli isimleri sayabiliriz ve daha birçoğunu ekleyerek listeyi uzatmak mümkün. Tüm bu besteciler arasında, avant-garde sanatın dağarına en sıra dışı örnekleri kazandıran John Cage (1912-1992) en çok dikkat çeken kişiliklerden biri oldu. Cage’in ortaya attığı en radikal savlardan biri müziğin tanımıyla ilgiliydi. Cage’e göre dünyada var olan her türlü ses müzikal ses olarak kabul edilebilir, algılanabilirdi. Cage’in bu bütünleyici yaklaşımı çok tepki toplamakla birlikte müzik yaratıcısının dünyasında sayısız olasılıklarla dolu kapılar açıyordu. Böyle bir savı ortaya attıktan sonra besteci her türlü malzemeyi yapıtına dâhil edebilirdi. 1950 ve 60’lı yılların çağdaş müzik bestecilerinin çoğu gibi, John Cage’de Uzak Doğu kültürüne meraklıydı ve bu kültürün öğelerini yapıtlarının özüne yerleştirmeyi ihmal etmiyordu. Uzak Doğu kültüründe ve felsefesine yer alan zaman kavramı ve zamanın algılanması konuları, bestecileri cezbeden konulardı. John Cage ve birçok avant-garde besteci müzikal zamanın algılanış biçimleri üzerine yoğunlaşan yapıtlar ürettiler bu dönemde. Bu yapıtlar arasında en çok konuşulan, tartışılan ve dolayısıyla çağdaş müzik dünyasında en popüler olmuş yapıt, John Cage’in en radikal yaratılarında biri olan “4 dakika 33 saniye” isimli yapıtıdır. 4’33’’ olarak da yazılan bu yapıt, 4 dakika 33 saniye süren sessizlikten ibarettir. İlk bakışta “saçmalık” etiketini hemen yapıştırmanın mümkün olduğu bu yapıt özünde çok boyutlu bir düşünsellik barındırmaktadır. Cage’e göre sessizlik de bir müzikal malzemeydi kuşkusuz, fakat bu dört buçuk dakikalık sessizlik süresince duyulan dış seslerin de performansın bir parçası olması yapıtın temel amaçlarından biriydi. Diğer yandan, 4’33’’ yapıtının performansına şahit olan her bir birey için farklı bir dört dakika otuz üç saniye algılaması da söz konusudur. Yapıt süresinin kesin olarak dört dakika otuz saniye olarak belirlenmesinin nedeni ise saniye bazında hesaplandığında 273 saniyeye eşit gelmesidir. Bu da bilim dünyasına gönderme yapar, zira eksi 273 derece Celsius hiçbir şeyin var olmadığı mutlak sıfır olarak tanımlanmaktadır ve John Cage bu tanımı müzikteki mutlak sessizlikle birleştirmektedir.
1985 yılında Cage piyano için bir yapıt besteledi. Bu yapıt tıpkı 4’33’’ gibi zaman unsuru üzerinde yoğunlaşan
bir müzikti. Yapıtın ismi ASLSP yani “As Slow and Long aS Possible” (mümkün olduğu kadar yavaş ve uzun) başlığının kısaltmasıdır. Cage, 1987 yılında da bu yapıtı kilise orgu için uyarladı, böylece org çalgısında tuşlar basılı tutulduğu kadar sesler uzatılabiliyordu. Bu yapıttaki “mümkün olduğu kadar uzun” ibaresinin elbette ucu açıktı. Yani ne kadar uzun ve ne kadar yavaş olacağı belirtilmemişti. Org versiyonunun ilk icrası 29 dakika sürmüştü. Kuşkusuz yapıtın her ircasında, süre icracının tutumuna göre değişiklik göstermekteydi. Bu noktada, “mümkün olduğu kadar yavaş ve uzun” ibaresi akabinde “ne kadar yavaş ve ne kadar uzun olabilir?” sorusu gündeme gelmektedir. Bu soru yazının başındaki sorumuzla iç içe geçmektedir aslında. Zira ASLSP’nin süresinin uzunluğu ile seslerin durağanlığı ve algılanış biçimleri yapıtın avant-garde karakterini belirlemektedir. İşte bu soru çerçevesinde, Alman Hükumetinin de desteğiyle Almanya’nın Halberstadt kentinde bir proje geliştirildi. Halberstadt kentinin artık kullanılmayan Aziz Bruchardi kilisesinde deneysel bir org inşa edildi ve John Cage’in yapıtı Organ2/ASLSP adıyla 2000 yılında icra edilmeye başlandı. Projenin asıl can alıcı noktası yapıtın süresinin 639 yıl olarak belirlenmesiydi. Tüm Dünya tarihinin en uzun ve radikal icrası olarak tanımlanan bir girişim, John Cage’in ölümünden sonra geliştirilmiş olmasına karşın tam da Cage’in isteyeceği tarzda ve radikallikte bir projeydi. Elbette, hemen şu sorular akla geliyor: Neden Halberstadt ve neden 639 yıl? Bu soruların yanıtları projenin sağlam bir düşünce temeline dayandığını göstermektedir. 1361 yılında, dönemin org yapımcılarından Nikolaus Faber Halberstadt’daki Aziz Bruchardi Katedralinin org yapımını tamamlamıştı. Aziz Bruchardi’deki bu girişim, org çalgısının kilise içerisindeki kullanımının ilk örneğiydi. Bu nedenle 1361 yılı Halberstadt ve Aziz Bruchardi açısından önem taşımaktaydı. 2000 yılında başlatılan proje için mekân olarak Aziz Bruchardi kilisesinin seçilmesi de bu tarihsel dönüm noktasına dayanmaktadır. Bu dönüm noktası da 1361 yılında, yani 2000 yılından 639 yıl önce gerçekleşmişti. Böylece zamansal simetri düşüncesiyle yapıtın süresinin, 2000 yılında başlayarak, 639 yıl uzunluğunda olmasına karar verildi. Burada, 1960’ların avant-garde tutumuyla, “hiç yapılmamış olanı yapmak” düşüncesi ön plandadır yine ve asıl etkileyici olan, 639 yıl sonra insanlığa ve dünyaya ne olacağı kaygısını taşımaksızın bu icranın başlatılması ve sürdürülmesindeki kararlılıktır. Belki de avant-garde duruşun en güzel ve somut göstergelerinden biridir bu.
Bu projenin farklı boyutları çok yönlülüğünü ortaya koymaktadır. İnşa edilen org deneysel bir orgdur ve sesler kum torbalarının ağırlıklarıyla sabit tutulmaktadır. Yapıttaki notaların bütünü 639 yıla yayılacak şekilde orantısal olarak hesaplanmış her ses değişiminin tarihleri belirlenmiştir. Örneğin yapıtın ilk sesi 5 Şubat 2003 yılında devreye girmiş, ilk ses değişimi ise 5 Ağustos 2004 yılında gerçekleşmiş. Sesler genelde birkaç yıl uzunluğunda sabit olarak tınlıyor. Tabii her ses değişim tarihinde Halberstadt ve Aziz Bruchardi kilisesi insan akınına uğramakta ve bu proje doğal olarak bölgenin turizmini tümüyle canlandırmış durumda. En son ses değişimi 5 Temmuz 2008 yılında yapılmış ve bir sonraki değişim Kasım 2008 olarak belirlenmiş.
Projenin diğer boyutlarından biri de bu projeye özel bir web sitesinin hazırlanmış olması ve bu siteden şu anda süre giden sesi çevrimiçi olarak dinleyebilme olanağının sunulmasıdır. www.john-cage.halberstadt.de adresinden, merak eden herkes şu anki sesi dinleyebilme şansına sahip. Yine projenin en ilgi çekici yönlerinden biri, projenin finansmanına katkıda bulunan, yıl satın alma fikrinin geliştirilmiş olması. Dileyenler bağışta bulunup proje için yıl satın alabiliyor ve bağışçıların bilgileri metal plaketler halinde kilisenin içinde sergilemekte. Şimdiden 2039 yılına kadar tüm yıllar satın alınmış ve tabii ki 2222, ya da son yıl olan 2639 gibi kilit yıllar da satın alılmış durumda.
Bu denli büyük ve çok yönlü bir proje karşısında insanın aklına son bir soru geliyor. Avant-garde sanatın devri 1970’lerde sona erdi mi? Hayır, sona ermedi ve Organ2/ASLSP yapıtının sessel damarlarında 631 yıl daha varlığını sürdürecek gibi gözüküyor.
0 comments:
Post a Comment