Dr. İlke Boran
Hikâyelerde kötü karakter, çoğunlukla iyinin karşısındaki ikincil karakterler olarak ele alınır. Bu durum her zaman iyi ile kötü arasındaki karşıtlığı göstermek amacını taşımaktadır. İyi karakter hikâyenin başkahramanı, kötü karakter ise o kahramanın karşılaştığı ve ne olursa olsun üstesinden gelmekle yükümlü olduğu zorlukların simgesidir aslında. Diğer yandan, kötü karakterin başkahraman olduğu hikâyelerin de sayısı da göz ardı edilmeyecek kadar çoktur. Hatta bu hikâyelerin merkezindeki kötü karakter okur/izleyici için cezp edici olabilir. Bu tür hikâyeler arasında en çarpıcı olanlardan biri Faust’tur kuşkusuz. Mephistofele karakteri, her ne kadar ikincil karakter gibi görünse de, hikâyeyi yönlendiren ana karakterdir aslında ve bütün şeytanlığına karşın, kıvrak zekâsı, kurnazlığı ve insanlara hükmedici tavrıyla çoğu zaman Faust karakterinden daha ilginç bir hal alır okur/izleyici için. Tarihteki Don Juan efsanesinin de benzer bir dokusu vardır. Başkarakter Don Juan, bütün sosyal ve ahlaki değerleri hiçe sayan bir kişilik olmasına ve hikâyenin sonunda işlediği günahlar nedeniyle cezalandırılmasına karşın hikâyenin merkezinde ve kurgunun ana hatlarını yönlendiren karakterdir.
Don Juan efsanesi uzun bir geçmişe sahiptir. Sözlü gelenekte uzun yıllar varlığını sürdüren efsaneye göre, Don Juan, tüm ahlaki ve sosyal değerleri hiçe sayarak, kadınları baştan çıkaran onları kullanan ve zevk ve şehvet için herşeyi göze alabilen bir asilzadedir. Bu efsanenin ilk yazılı versiyonu 17. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Tirso de Molina tarafından kaleme alınmıştı. 1600’lü yılların ilk çeyreği içerisinde yazdığı tahmin edilen hikâyesi El Burlador de Sevilla y Convidado de Piedra (Sevilla’lı üçkâğıtçı ve davetli heykel) başlığını taşıyordu. Bu hikâye, genel hatlarıyla, bilinen bütün Don Juan hikâyelerinin temelini oluşturmuştur. Tirso de Molina’nın eserinde, Don Juan dört kadını baştan çıkarır. Bunlar sırasıyla Napoli’li bir Düşes olan Isabella, Katalan bir balıkçı kadın olan Tisbea, Sevilla’lı bir aristokrat olan Ana ve köylü kızı Aminta’dır. Don Juan Donna Ana’yı baştan çıkarttığı sırada Ana’nın babası Don Gonzalo onları yakalar ve Don Juan Don Gonzalo’yu öldürerek oradan kaçar. Son perdedeki olaylar hikayenin merkezi olan cezalandırma sürecini hazırlar. Don Juan Mezarlıkta Don Gonzalo’nun heykeliyle alay ederek yemeğe çağırır, heykel – Gonzalo’nun ruhu – yemeğe gelir ve Don Juan’ı kendi mekanında yemek yemeğe davet eder. Kilisedeki yemek sırasında da heykel Don Juan’ı cehennemin alevlerine götürür.
İspanyol bir keşiş olan Tirso de Molina bu yapıtı tümüyle öğretici amaçlarla kaleme almıştı. Amacı ahlaki değerleri hiçe saymanın ilahi adalet tarafından cezalandırılacağı fikrini ön plana çıkartmaktı. De Molina’nın keşiş olması hikayede çok sayıda dini göndermenin yer almasına nedendir. Yazar Don Juan’ı şeytanla, özellikle Lucifer’le özdeşleştirmektedir. Lucifer, Hıristiyan inanışa göre karanlıkların prensidir. Don Juan da bütün baştan çıkartma planlarını gece uygulamaktadır. Ayrıca yine inanışa göre Lucifer kılık değiştirmede ustadır ve insanları kandırmak için kılıktan kılığa girer. Burada yine kadınları baştan çıkartmak için kılıktan kılığa giren Don Juan’ın Lucifer ile özdeşleşmesi görülmektedir.
Tirso de Molina’nın ahlak dersleri ve dini sembollerle yüklü bu hikayesi ilginç biçimde daha sonraki yüzyıllarda yaşamış sanatçıların ilgi odağı olmayı sürdürmüştür. Ünlü Fransız tiyatro yazarı Molière (1622-1673), Tirso de Molina’nın Don Juan’ından yaklaşık 40 yıl sonra, 1665 yılında kendi Don Juan’ını kaleme almıştı. Burada çok önemli bir dönüm noktası yer almaktadır. Molière özellikle sosyal düzendeki çarpıklıkları hicvetmesiyle ün yapmış bir yazardı. Özellikle Tartuffe adlı yapıtı dini alaya alma gerekçesiyle kilisenin tepkisine yol açmıştı. Molière gibi bir hiciv ustasının elinde Don Juan hikayesi de bir ahlak dersi olmaktan çıkıp sosyal ve dini düzen eleştirisi halini almıştı ve Tirso de Molina’nın hikayesini temel almakla beraber tümüyle farklı bir amaca yönelmişti. 1736 yılında da ünlü İtalyan tiyatro yazarı Carlo Goldoni (1707-1793) Don Giovanni Tenerio ossia il Dissoluto (Don Giovanni Tenerio veya sapkın) adlı yapıtını yazdı ve tıpkı Molière gibi, Goldoni de hikâyeyi sosyal eleştiri biçiminde sunmayı tercih etti.
Wolfgang Amadeus Mozart’ın, ünlü İtalyan libretist Lorenzo da Ponte ile birlikte ürettiği üç operanın ikicisi Don Giovanni idi. Yapıt 1787 yılında, Mozart’ın müziğinin o dönemde çok popüler olduğu Prag’da, Prag Operası tarafından sipariş edilmişti. Yapıtın ilk icrası 1787 yılının Ekim ayının ortaları için planlanıyordu. Fakat gerek Mozart’ın gerek Da Ponte’nin yoğun çalışmaları nedeniyle, ilk icra tarihi Ekim sonuna kadar ertelenmişti. Bu süre içerisinde besteci ve libretist Prag’da sayısız prova ve düzeltme yapmaktaydı. Mozart Prag’da bulunduğu sırada dönemin efsanevi çapkını Giacomo Casanova (1725-1798) ile tanışmıştı. Casanova’nın kişiliğinin Mozart ve Da Ponte’nin Don Giovanni karakterini şekillendirmelerinde etkisi olduğu söylenir. Lorenzo Da Ponte Don Giovanni operasının librettosunu 1787 yılının Ekim ayında tamamlamıştı ve Mozart müziği 28 Ekim 1787’de, ilk icraya bir gün kala bitirdi. Don Giovanni operasının Prag’daki ilk icrası 29 Ekim 1787 tarihinde Il Dissoluto Punito ossia Don Giovanni, Dramma Gioccosa in Due Parte (Cezalandırılan Sapkın veya Don Giovanni, Iki Perdelik Güldürülü Dram) başlığıyla gerçekleştirildi.
Mozart ve Da Ponte’nin ortak çalışmasının ürünü olan bu olağanüstü yapıtın hikâyesinin genel hatları Tirso de Molina’nın kaleme aldığı Don Juan ile paralellikler içermekle birlikte, özünde Tirso de Molina’dan ziyade Molière ve Goldoni’nin Don Juan’larını model almakta ve Don Giovanni karakterini şeytani kişiliğin değil özgürlükçü ruhun temsilcisi olarak sunmaktadır. Bunun neden ve gerekçeleri gayet açıktır aslında: Aristokrasi’ye, kast sistemine ve sosyal hiyerarşi baskısına başkaldırı niteliğini taşıyan ve 1789 Fransız Devrimi ile somut olarak dışa vurulan düşüncelerin uzun zamandır filizlenmekte olduğu ve doruk noktasına ulaştığı Devrim’e çok yakın bir tarihte üretilmiş bir yapıttır Don Giovanni operası. Pekiyi Mozart – ve elbette Da Ponte – Don Giovanni karakterini ve hikâyeyi nasıl ele almıştı?
Kurgu açısından bakıldığında, Don Giovanni operasında gerilim ve dramın ön plana alınmış olduğu görülür. Don Giovanni, Donna Anna’yı operanın başında baştan çıkartmakta, buna bağlı olarak Donna Anna’nın Babası Il Commentadore’yi hikâyenin daha en başında öldürmektedir. Böylece opera başlar başlamaz izleyici büyük bir trajedi ve gerginlikle karşı karşıya bırakılmaktadır. Don Giovanni’nin Donna Anna’nın babasını – sonradan kendisini cehenneme götürecek kişiyi – öldürmesi Don Juan efsanesinin merkezidir aslında. Tirso de Molina’nın Don Juan’ında bu olay hikâyenin ortalarında cereyan etmekte ve merkezi önemi geri planda kalmaktadır. Diğer yandan, yine Tirso de Molina’dan farklı olarak, Mozart’ın operasında Don Giovanni opera süresince 4 değil 2 kadını baştan çıkartmaktadır. Bunlar Donna Anna ve saf köylü kızı Zerlina’dır. Bu da daha konsantre bir kurgunun örülmesine olanak sağlamaktadır. Don Giovanni’nin diğer kurbanı Donna Elvira ise Don Giovanni’nin tuzağına geçmişte düşmüş bir kişi olarak hikâyedeki yerini almaktadır. Mozart’ın operasında, Donna Anna’nın babasının kişiliği de büyük önem kazanmaktadır. Tirso de Molina’nın hikâyesinde Donna Anna’nın babası Don Gonzola isimli bir karakter iken, Mozart’ın operasında Il Commendatore ismiyle anılan – dolayısıyla isimsiz ve anonim karakterde olan – kumandan rütbesinde bir kişilik olarak yer almaktadır ve dolayısıyla hükmedici bir rol üstlenmiştir. Nitekim yapıtın sonunda Don Giovanni’yi cehenneme götürürken, Commendatore sarsılmaz hükmedici karakterini bütünüyle ortaya koymaktadır. Commendatore karakteri aslında Molière’in Don Juan yapıtında karşımıza çıkmaktadır. Fakat Molière’in yapıtında Commendatore yakın zamanda ölmüş bir kişi olarak geçer. Oysa Mozart’ın operasında Commendatore’yi bizzat Don Giovanni’nin öldürmüş olması çok daha dramatik bir kurgu sunmaktadır. Burada öldürülen Donna Anna’nın babası fakat aynı zamanda alaşağı edilen hükmedici güçtür.
Mozart’ın operasında Don Giovanni karakterinin en önemli özelliği, ahlaki ve sosyal değerleri hiçe sayıyor olmasına, kadınları kandırmak için her türlü hileye başvurmasına ve her türlü düzenbazlığı yapmasına karşın, hiçbir hareketinden pişman olmaması ve gururunu terk etmemesidir. Yapıtın son sahnesi bu açıdan son derece çarpıcıdır. Don Giovanni’nin alaycı yemek davetini kabul eden Commendatore yemeğe gelir ve Don Giovanni’yi kendi yerine davet eder. Don Giovanni’nin bu davet karşısında hiçbir korku hissetmemeden kabul eder. Don Giovanni’nin gerçekten korktuğu ilk ve belki de tek an Commendatore’nin elini sıktığı andır. Bu anda şu sözleri sarf eder:
Da qual tremore insolito Bu ani ürperti belirdi
Sento assalir gli spiriti Bütün ruhumu saran
Dond’escono quei vortici Nerden çıktı bu başdöndüren
Di foco pien d’orror Dehşet dolu alevler
Zira bu andan itibaren Commendatore’nin hükmedici karakteri bütün baskınlığı ile Don Giovanni’yi cehenneme götürmeye odaklanmıştır. Onu sadece cehenneme sürüklemekle kalmayıp, Don Giovanni’nin günahları için tövbe etmesini de ister. Bu noktada, Mozart’ın Don Giovanni’sinin diğer Don Juan karakterlerinden en büyük farkı ortaya çıkmaktadır çünkü ne pahasına olursa olsun Commendatore’ye karşı gelerek – bütün dehşet ve korkusuna rağmen – tövbe etmeyi reddeder. Tirso de Molina’nın yapıtında Don Juan son anda pişmanlık duyup günahlarının affedilmesi için yalvarmaktadır ki bu durum Mozart’ın Don Giovanni karakteriyle tamamen zıttır. Molière’de de Don Giovanni’yi ateist ikiyüzlü olarak görürüz ve tanrının gazabından korkmasa bile dine dönmüş biri görünümüne bürünür ve bu ikiyüzlülük onun sonunu getirir. Burada, Mozart ve Da Ponte’nin biçimlendiği Don Giovanni karakteri kendinden emin ve sözünden dönmeyen bir kişilik sergilemektedir. Don Giovanni hatalarının ve günahlarının bilincindedir ve onları inkâr etmemektedir bununla birlikte, son ana kadar Commendatore’ye boyun eğmemek için direnmektedir.
Bu nedenledir ki, aslında bütün ahlaksızlığı ve üçkâğıtçılığına karşın, gururu ve cesareti ile etkileyici bir kişilik haline gelmiştir Don Giovanni, Mozart’ın yapıtında. Yaklaşmakta olan Fransız Devriminin habercisi olan halk hareketleri ve özgürlük düşünceleri, baskıya karşı başkaldırı ve boyun eğmeyi reddetme düşünceleri sanki Don Giovanni karakterinde imgelenmektedir.
0 comments:
Post a Comment