‘Teknoloji’ teriminin kökleri Antik Yunan diline aittir. Antik Yunanca’da ‘el işçiliği’ anlamına gelen techne ve ‘akıl-mantık’ anlamına gelen logos kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır bu terim. Teknoloji teriminin kullanımı büyük ölçüde 20. yüzyılın oluşturduğu dünya ile birlikte özdeşleşmekle beraber, aslında insanlık tarihinin gelişim sürecine paralel bir çizgi izlemektedir. Teknoloji, anlamı gereği insanın, insanlığın türettiği bir kavram olmuştur. İnsanın el işçiliğinin düşünce gücüyle buluştuğu noktadır teknoloji. Bu nedenledir ki tarihçesi çok eski zamanlara kadar uzanır. İnsanoğlunun, doğadaki diğer canlılardan farklı olarak, mantık geliştirmeye yönelmiş olması keşfetme ve icat etme dürtülerini öne çıkartmıştır. Keşif ve icat olguları da insanlığın ve uygarlıkların gelişiminin en önemli iki öğesi olmuştur. İnsanoğlunun icat etmeye yönelik ilk adımları, aynı zamanda teknolojiye yönelik ilk adımları olmuştur. Örneğin, taşın yontularak silah haline getirilme düşüncesi teknolojik bir düşünceydi. Buna benzer tüm icatlar ve icatları tetikleyen keşifler teknolojik gelişimler olarak kabul edilebilir. Bu nedenle teknoloji, özünde insanlığın ve uygarlıkların hemen tüm maddi üretim alanlarını kapsayan bir kavramdır.
Teknoloji, yalnızca insana özgü bir üretimdir. Buna karşın insan, teknoloji için doğadan faydalanır. Bu durumda, insanın düşünce gücü ile el işçiliği, doğada var olanı teknolojiye dönüştüren bir çark oluşturmaktadır. Ateş doğal bir malzemedir, ateşi kullanmak ise teknolojik bir düşüncedir. Aynı şekilde, hayvan kılından iplik yapmak, ipliği dokuyarak beze dönüştürmek ve bezi rüzgara karşı gererek yelken yapmak teknolojik düşünce çarkının sonuçlarıdır. Bu örnekler çoğaltılabilir ve günümüzdeki modern teknolojilerin hemen hiçbirinde durum farklı değildir. Teknoloji doğada var olanla hayat bulmaktadır. Bu noktada, insanoğlunun en büyük uğraşlarından birinin, doğada var olandan yola çıkarak doğada var olmayanı yaratmak olduğu söylenebilir. Doğal olanı, mantığı ve el işçiliği ile yoğurarak, yönlendirip kendi tasarladığı, ürettiği ve geliştirdiği özgün bir malzeme yaratma düşüncesi teknoloji tarihinin evrim çizgisini belirlemektedir.
Çağlar ilerledikçe gelişen, zenginleşen ve tarımdan astronomiye, giysiden ulaşım araçlarına uzanan teknoloji, insanlığın, gündelik hayatından sanat alanlarına kadar her yönüne etki etmiştir. Teknolojinin sanat alanına yansımasının en erken örneklerinden biri müzik enstrümanlarının yapımı olarak görülebilir. Diğer yandan, sahne sanatları alanında Deus Ex Machina olarak adlandırılan mekanik sahne aksamı da, Barok dönemde doruk noktasına çıkan ve yakın çağlara kadar kullanılan bir teknoloji oldu.
İnsanlığın geliştirdiği teknolojinin tarih içerisindeki radikal dönüm noktalarından biri Sanayi Devrimi’dir. Sanayi Devrimi ile birlikte, kömür ve çeliğin yoğun ve farklı kullanım biçimleri daha büyük, daha sağlam daha güçlü makinelerin geliştirilmesine ve üretilmesine olanak sağlamıştır. Sanayi Devrimi’nin ürettiği teknoloji, modern teknoloji düşüncesinin de ilk adımı olarak görülebilir. Teknoloji alanındaki bu köklü değişim çağın değişimini de beraberinde getirdi. Çağın değişiminin düşünsel ve estetik kuramların değişimini tetiklemesi de bu doğal sürecin sonucudur. İnsanlık tarihinin en önemli olgularından biri olan teknoloji, geliştikçe insanın doğadan uzaklaşmasına da yol açmakla birlikte, malzemelerini yine hep doğadan almaya devam etmektedir. Tek fark doğada var olanın işleme biçimlerinin değişmesi ve gelişmesidir.
Elektrik gücünün keşfi, daha doğrusu, doğada zaten var olan elektriğin kontrol altına alınıp kullanılabilir hale getirilmesi, 19. yüzyıl sonunun en önemli icadı olma özelliğini taşımasının yanı sıra, insanlığın hayat standartlarının da tümüyle değişmesine olanak sağlamıştır. Elektrik, kullanılmaya başladığı günden itibaren yeni teknolojilerin gelişimine önayak olmuş ve 20. yüzyıl teknolojilerinin neredeyse tamamı elektriğe bağlı ve bağımlı olarak gelişmiştir.
Bu bağlamda, 20. yüzyılın başlangıcı, Sanayi Devrimi’nin ardından, teknolojik değişimin ikinci radikal dönüm noktasıdır. Yeni yüzyılla birlikte, teknolojik gelişim çok daha farklı boyutlara ulaşmış ve büyük hız kazanmıştır. Elektrikli aygıtların icadı elektronik teknolojisinin gelişimine olanak sağlamıştır. Ses kayıt teknolojisi de yüzyılın ilk yarısı içerisinde, elektrik ve elektronik teknolojisinin ivmesiyle paralel olarak gelişim göstermiştir. Elektronik teknolojinin müzik sanatıyla birleştiği nokta budur. Yüzyılın başında, müzikte yeni estetik arayışlar yeni ses arayışlarını da beraberinde getirmiş ve ses kayıt teknolojilerinin geliştirdiği araçlar müziğin yaratı alanının önemli parçası haline gelmiştir.
Elektronik müzik, temelde manyetik bandın icadı sayesinde hız kazandı. 1930’lu yıllarda Alman mühendisler tarafından analog kayıt teknolojisi bağlamında geliştirilen manyetik bant, II. Dünya Savaşı’nın ardından bestecilerin elektronik müzik yaratımında kullandığı en önemli malzeme oldu. Elektronik müzik yazan besteciler, yapıtlarının yapı taşları olan sesleri de yaratıyor, elektronik müzik stüdyolarında manyetik bantları kesip birleştiriyordu. Bu bağlamda, besteci doğal bir nesne olan sesi doğada var olduğundan farklı bir biçime sokarak ya da tümüyle yoktan var ederek yapıtının malzemelerini oluşturuyordu. Bu noktada, elektronik müzik bestecisi, insanlığın geliştirdiği teknolojiyi kullanarak, el işçiliği, mantık ve estetiği birleştiren bir yaratıcı olarak öne çıkmaktadır modern çağda.
Teknoloji ve Müzik
Posted by
Ilke Boran
Friday, June 11, 2010
0 comments:
Post a Comment