Dr. İlke Boran
Radu Lupu’nun konseri 5 Haziran akşamı Aya İrini’deydi. Festival konserlerinin favori mekânlarından biri olan bu büyüleyici mekânda boş yer yok, salon dolu. Fakat ilginç bir şekilde genç nüfus çok az izleyiciler arasında. Konservatuvar öğrencileri hemen hiç yok gibi. Bu durum dikkatimi çekiyor ister istemez. Henüz 21 yaşındayken Van Cliburn piyano yarışmasını kazanmış ve ardından, Moskova’da Richter ve Gilels gibi efsanevi piyanistlerin hocası Heinrich Neuhaus ile çalışmış olan Radu Lupu’yu hiç mi merak etmiyor genç müzisyen adaylarımız? Ben durumu merak edenler ve etmeyenler için özetlemeye çalışayım. Özet diyorum zira sayfalarca yazabilirim Lupu üzerine. Piyanonun başında arkalıklı bir iskemle üzerinde sırtı sandalyeye yaslanmış bir şekilde uzaktan Brahms’ı izlermiş hissine kapılıyor insan ve her şeyden önce Radu Lupu’nun müzikalitesi ve tuşesindeki muazzam hassasiyeti göze çarpıyor. Programda yer alan Schuman’ın Op. 54 Piyano Konçertosundaki her bir cümle, nüans ve müzikal değer en ince ayrıntısıyla düşünülmüş olmanın yanı sıra en ince ayrıntısına kadar dinleyiciye aktarılıyor Lupu’nun parmaklarının ucundan. Müzisyen çevremizden bazı ünlü simaların “modası geçmiş” olarak nitelendirdiği Radu Lupu’nun aslında gerçek anlamda piyanistik virtüozitenin esaslı temsilcilerinden biri olarak şöhret ve popülaritenin doruklarındaki birçok genç kuşak piyanist’ten çok daha etkileyici bir portre çizdiğini belirtmek isterim. Schuman Konçerto’da Lupu’ya eşlik eden Rengim Gökmen yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası için ne yazık ki aynı övgü dolu sözleri yazamıyorum, çok istesem de… Özellikle Radu Lupu gibi bir solist’e eşlik eden bir orkestranın çok daha dinamik, müziğe dört kolla sarılarak, birliktelik, entonasyon ve müzikaliteye azami önem veren bir ruhla çalmasını bekliyor insan. Radu Lupu’nun müzikalitesiyle yarattığı büyülü atmosferi orkestranın tamamlayamamış olması büyük hayal kırıklığı.
Ünü uluslararası katmanlara ulaşmış olan Lang Lang’ın dünyası, Radu Lupu’nun eğitimini aldığı Rus ekolünün geleneksel virtüozite dünyasından çok farklı. Çok genç yaşta çok parlak bir kariyer izlemekte Lang Lang. Günümüzün, “genç kuşak” olarak adlandırabileceğimiz birçok müzisyenin de hayalini süslüyordur muhakkak bu türden bir kariyer ve şöhret. Bütün dünyanın gözü ve ilgisi üzerinde ve twitter’daki 2000’den fazla takipçisiyle popüler kültürün ve çağın yeni iletişim aracı olan internet sosyal ağlar kültürünün de odak noktasında Lang Lang. Tabii bunlarla sınırlı değil Lang Lang’ın popülaritesi. O, klasik müziği dünyaya yayma ve çocuklara yönelik müzik eğitimi projeleri misyonuyla dünyadaki kurum ve kuruluşların kalbini fethetmiş durumda.
10 Haziran Akşamı Sütlüce Kongre Merkezi’ndeki konserinde Lang Lang daha sahneye girişinden itibaren müthiş özgüvenli tavrı ve tüm salona yaymayı başardığı pozitif enerjisiyle dikkat çekiyor. Piyanonun başına oturduğu zaman da enerjisi ve dinleyiciyle etkileşimi ikiye katlanıyor. Harika bir çalgı tekniği. Tuşesi ve özellikle pianissimo’lar muazzam. Ne var ki Chopin’in 200. Doğum yıldönümü nedeniyle programa alınan Chopin 1. Piyano Konçertosu’nun yorumu tam tatmin edici olamadı nedense. Nedense diyorum çünkü bu kadar iyi bir teknik ve tuşe ustalığının üzerine çok daha iyi bir stil bilgisi ve müzikalite bekliyor insan. Fakat ne yazık ki Lang Lang’ın Chopin yorumu gerçek anlamda Chopin’i yansıtmadı o akşam ve ancak piyanistin güzel tekniği, salon akustiğinin güzelliği ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın son derece başarılı dinamik eşliği ile yetinmek durumunda katlık. Lang Lang’ın Chopin yorumunun çok tatmin edici olmadığı, bis olarak çaldığı Chopin Polonaise ve Op. 25, 1 Numaralı “Kelebek” Etüdü ile de perçinlendi. Zira Polonaise’i fazla haşin, Kelebek etüdünü de fazla ağdalı çaldı genç solist.
Bu arada tabii Radu Lupu’nun konserine gelen dinleyici kitlesi ile Lang Lang’a gelen dinleyici kitlesi arasındaki farka da değinmeden geçemeyeceğim. Genel bakışta hemen görülen en belirgin fark Lang Lang’ın konserine gelen dinleyici kitlesinin büyük çoğunluğunun medyatik simalardan ve belli cemiyetlerde boy göstermesini seven kişilerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Tabii “geniş kitlelere hitap eden” bazı popüler köşe yazarlarımız gibi genelleme yapmak istemiyorum. Zira Lang Lang’ın konserinde de Radu Lupu’nun konserinde olduğu gibi gerçekten müzikten anlayan bir dinleyici kitlesi vardı muhakkak. Fakat fuayeye ve kongre merkezinin önüne park eden süper lüks şoförlü arabalara bakınca konserin niteliğine verilen değerden çok “Biz de Lang Lang’ın konserindeydik” diyebilmek için gelen simaların çoğunlukta olduğu görülüyor. Lang Lang’ın Chopin’i nasıl çaldığı konusunda pek de kafa yormuyor muhtemelen bu simalar. Fakat kendi adıma şunu söyleyebilirim: konserden çıktıktan yaklaşık 1 saat sonra sanki Lang Lang’ın konserine hiç gitmemişim gibi hissettim. Çok güzel bir konser izledikten sonra duyulan o iç gıdıklayıcı heyecan belirmedi içimde. Bu durum insanı hayal kırıklığına uğratıyor doğrusu ve şu soruyu akla getiriyor: Gerçek müzikalite değerlerinin geniş kitlelere ulaşabilmek uğruna ikinci plana mı atılması gereklidir?
0 comments:
Post a Comment